Biraz dramatik unsur, biraz basitleştirilmiş, çelişkiden özgür hayat formüllerine kanmayacak kimse azdır. Çünkü kolaydır, hızlıdır ve bir ihtiyacı karşılar. Hissetme ihtiyacı. Duygulara seslenmek her zaman reklamcılar ve ana akım siyasetcilerin ortak tercihidir. Birtakım kahramanlıklar, onurlu duruşlar, karakterli tercihler, seçkin zevkler, sevilme isteğimize sürekli vuran ama durmadan da yetersiz, hep eksik, işten anlamaz ve birinin söyleme ve onayına muhtaç hissettirilişlerimiz.. Gülü veren dikeni de verir ama göstermez. Sonra gezer dururuz etimize batan dikenle.
Sadece huzur istiyoruz halbuki değil mi, şu uçucu, geçici, elimizden kaçıcı hayatta biraz mutluluk. Çok mu şey istiyoruz? Elbette hayır. Ama bana öyle geliyor ki sığ ama bir o kadar tehlikeli sularda arıyoruz bu isteğe cevapları. İstiyoruz ki formüller olsun, o formüller basit olsun, kolay uygulanabilir olsun, evdeki malzemeler ile olsun, dayanıklı olsun, her koşula uyarlanabilir olsun… Üzgünüm ama her koşula uygun bir mutluluk formülü sizi deli yapar. Sevdiğiniz biri öldüğünde mutlu olamazsınız, savaşırken, acı çeker iken, karnınız aç iken, soğukta üşür iken. Hayatımıza, o hayatın neresinde durduğumuza dair sloganlar, arkasına duygusal müzik döşenmiş videolar, herhangi bir çiçek olur, masum ya da güzel bir yüz olur dramatik birtakım öğeler ile gönlümüzü, komedi kadar ihtiyacı içinde olduğumuz trajedi gösterisini de bize sunan içerikler, içerikler. Son bir haftadır dünyada bir şeyler oluyor malum. Bu olan şeyin bir de bir nehir gibi sosyal medyada akan fikirleri, yorumları, görüntüleri, sesleri ya da kavgaları da var. En bir hippi, en bir çiçek çocuk, en bir yogacı kimseler sırf içinde uzun bir tutam sarı saç, iki çiçek var diye militarist görüntüler paylaşıyor, yanına da kalbini bırakarak. Kendi ülkesinin bayrağına, milliyetçiliğin şoven tarafının çok kolay malzemesi olduğu için herhangi bir alanda kullanmaktan imtina edenler başka bir milliyetçilik ve bayrak şovenizminin içinde yüzüyor, farkında mılar bilmem. Sırf içinde birkaç güzel kadın yüzü var diye kamuflajlı, ağır silahlı insanlar hayranlıkla birbirine gösteriliyor, bence bir çeşit porno bu. Bunları siz de yaptı iseniz ve şu an irite hissetti iseniz ve kırılgan ego okumayı bırakmanız için dürtüyorsa lütfen bırakmayın. Kimseye saldırmak deği niyetim zira saldırganlık yeterince her yerde. En duyarlılar en çok saldıranlar, tuhaf bir çelişki değil mi. En duygusal olanların, duygularına gem vurmayıp hayatta her şey, her çelişki ya da zor durum duygular ile çözümlenebilir, ifade edilebilir ve böyle de olmalıdır diyen bir duygular şelale tarikatı var adeta.
Bazen korkunç haberler duyarız, herkesin tüyleri diken diken olur. Herkes çok üzülür. Bir çocuk ya da kadın cinayeti örneğin ya da bir kaza, afet. Ölen ya da kötülüğe uğrayan kurban ne kadar güzel ise maalesef tepki o kadar büyük olur, ne kadar masum ya da namuslu ise kamuoyu o kadar sert tepki verir. Kaybolan çocuğun büyük renkli gözleri, hiç tanımadığı ve hiç tanıma şansına sahip olamayacağı insanların sosyal medya hesaplarına daha yaraşır, dikkat çeker ve kareyi süsler güzel fotoğraflar vermiş ise daha görünür olur. Üzgünüm, formüller ve her türden drama ihtiyacının bizi herkesin bir medyasının olduğu bugünde getirdiği yer burasıdır. Çok soğuk ve karanlık bir yer burası. nemli bir bodrum, bir işkencehane.
Burada binlerce ağaç ve hayvan yanarken sosyal medyası bol takipçili pek çok insan sadece burada olmuş olmak için, isli yüzleri ile baretler ile kahramanlık eylerken görüntüler vermek için koşarak gelmiş ki ben bir çoğunu aylar sonra gördüm. Takipçi kitlelerin drama ihtiyacından gelen ilgisini hortumlayan fotoğraflar görüyorum biraz geri gidince.
Biraz can sıkıcı bir mektup oluyor bu mektup, farkındayım sevgili okur ama biraz canımız da sıkılcak, sonra gevşeyecek. Yine sıkılacak. Kaçarı, uçarı yok. yarın tüm dünyaya barış gelse bu yine olacak. Canım sıkılmasın dersen hakikate, dolayısı ile yaşama da arkanı dönersin. Formüllerle yürüyor mu gemi? Samimiyetle sormak isterim. Mesela yarın ölecekmiş gibi yaşa, hiç ölmeyecekmiş gibi çalış. Çok iyi geliyor bir an kulağa. Tıkır tıkır işler bu formülmüş gibi. Ama insana baktığın zaman, insana dair olana, orada hep çelişki vardır. Çelişkiler ile yaşamaya tutunmaya devam edersin. Formüller çelişkileri çözemez, zira acılar mutluluklarla eşit değil. X herhangi bir şeye mutlak bir şekilde denk değil. Şu kadar y verirsem bu kadar z alamam. Çelişki bakidir.
Hayatın olduğu yerde, insan bakışının değdiği her yerde çelişki vardır. En büyük çelişki insan olmaktadır, tüm insanlığı sevmek kadar kolayı komşundan nefret etmektir ya. Hayatın kendisi de tam olarak öyledir, canlılık inanılmaz güçlü ve bir o kadar kırılgandır. Binlerce fikir ile, anı ile, plan ile ışıl ışıl bir beyin bir anda sönüverir.
Yarın ölecekmiş gibi yaşamak, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak gibi formüller ile, bir şeyde sadece doğru ya da sadece yanlış görmeye çalışmak yerine çelişkiyi görmek, çelişki ile, rahatsızlık ile kalmak mümkün müdür? "Meseleler gerçekten çözülmez. Sadece dağılıp sonra yine bir araya gelir. Tüm bunlar için alan açmak mümkün mü? Keder için yer, rahatlama için yer, acı için yer, sevinç için yer."* Sinir sistemi böyle çalışır. Can bir sıkılır bir rahatlar, kalp bir kasılır bir gevşer. Kafamızdaki formüller ile kategorileri yerli yerine yerleştirip kendi hayatlarımıza devam edebilme hakkını kendimize vermeden önce o rahatsızlık ile kalmak mümkün mü? Ben sadece biraz huzur istiyorum deyip hakikate arkanı dönüp coşkun duyguların sığ ussallaştırmalarına sırtını yaslayabilirsin ama huzur gerçekten orda mıdır?
Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler kitabını okuduğumda 15 yaşında idim, bir ergen olarak kitaptan bir sürü sözü bir formülmüşçesine defterlerime not ettim. Karakterlerden birinin ağzından acı ile ilgili bir parça aşağıda. Hazırsanız size bir formül veriyorum, alıp lazım olduğunda kullanmanız için değil, içindeki çelişkiyi görüp üstünde biraz düşünmeniz için:
“…Buradaki herkes acıyı öğrenecek; eğer elli yıl yaşarsak, elli yıldır acıyı biliyor olacağız. En sonunda da öleceğiz. Bu doğuşumuzun koşulu. Yaşamdan korkuyorum! Bazen ben- çok korkuyorum. Herhangi bir mutluluk çok basit gibi geliyor. Yine de her şeyin, bu mutluluk arayışının, bu acı korkusunun tümüyle bir yanlış anlama olup olmadığını merak ediyorum... Ondan korkmak veya kaçmak yerine onun... içinden geçilebilse, aşılabilse. Arkasında bir şey var. Acı çeken şey benlik; benliğin ise-yok olduğu bir yer var. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Ama gerçekliğin, acının gerçekliğinin acı olmadığına inanıyorum. Eğer içinden geçebilirsen. Eğer sonuna kadar ona dayanabilirsen.”
*Herşey Darmadağın Olduğunda, Pema Çödrön, Okyanus Yayınları
MART'ta bakkalda ne var?
14-17 Nisan'daki Kalbin Toprağı Bahar Yoga Kampı Kapadokya'nın kayıtları başladı. En fazla 10 kişinin katılımı ile Ürgüp'te Gül Konakları'nda gerçekleşecek.
Bu inziva her seviyeden katılımcıya açıktır.
Kampa katılmak için sizi tanıyor olmam ya da kendinizi tanıtmanız gerekmektedir.
Grup ruhuna uyumlu iseniz kampa katılabilirsiniz.
Neşenin hiç olmadığı kadar yükseleceğine, çok büyük kahkahaların atılacağına ve çok iyi vakit geçireceğimize emin olsam da amaç eğlenmek değildir.
Evet, niyetimiz biraz uzaklaşmak, dinlenmek ve kendimizi dinlemek olsa da bu bir tatil değil,
Yoga derslerine katılımın öncelik olduğu ve mistik enerjisini ile bizi saran çok özel bir yer olan Kapadokya’da gerçekleşecek
yarı inziva-yarı kamp olarak düşünülmüş bir çember niyetidir.
Cuma, cumartesi ve pazar kahvaltıya kadar sessizlik uygulaması yapılacaktır.
Ne sabah ne de akşam derslerinde cep telefonunuza pratik alanında izin yok.
Perşembe akşamı 16:00’da yoga alanında buluşup 16:30’da bir yin yoga ve yoga nidra dersi ile başlayacağız.
Geldiğinizde olgunlaştırmak üzere bir niyet ile gelin. Bu (sankalpa) size iyi gelmeyen ya da sevmediğiniz herhangi bir alışkanlığı bırakmak olabilir,
herhangi bir yenilik için alan açmak olabilir ya da direk bir şey dilemek olabilir.
Bir şeye, olgu ya da sürece "kalbin toprağı"nı hazırlamak gibi düşünebilirsiniz. Toprağı hazırlamak, suyunu vermeye devam etmek bizden,
gülün açıp açmaması kısmet.
Program:
Perşembe: 16:30-18:00 Yin Yoga ve Yoga Nidra
Cuma-Cumartesi:
07:30-08:30 Nefes çalışmaları ve meditasyon
08:30- 09:50 Güçlü Hatha Yoga Akış
10:00 Kahvaltı
Kişisel zaman: Bu zamanlarda Kapadokya’nın birbirinden güzel ve özel vadilerinde uzun yürüyüşlerine katılmak isterseniz ona göre günlük plan yapılacaktır.
17:00 -18:15 Yoga Terapi Dersi
18:30 Akşam Yemeği
Pazar:
07:30-08:30 Nefes çalışmaları ve meditasyon
08:30- 09:50 Hatha Yoga
10:00 Kahvaltı
12:00 Check-out